AK PARTİ GERÇEĞİ…
Erbakan hocamızın 1997’de kurduğu koalisyon hükümetinin post modern darbelerle önü kesilmeye başlayınca, ister danışıklı deyin isterse kendi küllerinden doğmuş deyin Tayyip bey ve arkadaşlarının büyük cesareti ile partimiz Ak Parti siyasi hayatına 2002 yılında başladı.
Batı ve ABD’nin Türkiye üzerinde her zaman hassas ve derin hesapları oldu. Bulunduğu jeopolitik konuma göre normaldir bu hesaplar. Zira Batı; kendisine karadan ulaşma ve bulaşma ihtimali olan Rusya ve Çin tehlikesine karşı tampon ve öncelikli bir cephe olan Türkiye’yi görmemezlikten gelemezdi. Bu yüzden muhafazakar/sağcı bir siyasal çizgi ortaya koyan ve iş yapmaya kararlı Ak Parti’ye kuruluş yıllarında çok da muhalif bir çizgide durmadı. Başta liderinin ve kurucu arkadaşlarının İstanbul başta olmak üzere belediyecilikte rüştünü çoktan ispat eden karizmatik ve çalışkan görüntüleriyle ile seçimlere girdi Ak Parti ve kazandı da.
2007 yılına kadar gelinen süreçte ülkede devrim sayılabilecek çalışmalar yapıldı. Enflasyon dizginlendi. Sosyal barış sağlama adına adımlar cesaretle atıldı. SGK düzenlemesi ile kangren olan sağlık sektöründe cumhuriyet tarihinin devrimi yapıldı. Eğitimde 28 Şubat dayatmaları kaldırılarak tüm ülke gençliğine eğitimde fırsat eşitliği sağlandı. Ülke ulaşımının problemleri duble yollarla aşıldı. Ülkenin olmazsa olmaz en büyük eksiği olan savunma sanayii tüm dünyanın gıpta ettiği standarda ulaştırıldı. Davos’ta siyonist kimliği ile ABD’nin başına bile devamlı bela olan İsrail’e one minute ile gereken tavır gösterildi. Bu nevi çalışmaları saymaya başlarsak haftalar sürer.
İç ve dış siyaseti makul bir seviyede tutan Ak parti aldığı, şartlar oluştuğunda aldığı radikal kararlar ile ABD ve şürekası Batı’yı ta o yıllardan beri şaşırtmaya devam ediyor. Dünya üzerindeki farklı siyasal problemlere karşı aldığı tedbirlerle elde ettiği avantajı Türk seçmeninden aldığı destekle birleştirerek iktidar olma adına yetki almaya hala devam ediyor. Tayyip beye gelen siyasi yasak, kapatma manevraları, darbe uyarıları, PKK ve Fetö darbesi vs. gibi hiçbir hamle de bu partiyi yolundan döndüremedi.
ABD ve Batı hayretle Türkiye’de yapılanları izliyordu. Yaklaşık altmış yıldır kendi makus talihine küsmeye mecbur edilen bu millet Özal’dan sonra tekrar Erdoğan ile şaha kalkmaya başlamış, ABD’nin ve Nato’nun müttefiki bu ülke artık kendi çöplüğünde eşelenmeye ve işgal ettiği mahal itibariyle ortadaki pastadan pay bile istemeye başlamıştı. Saddam’ın ve Kaddafi’nin devrilişi ve Suriye iç savaşı, ardından Arap baharı gibi dünya siyasetini çok çok meşgul eden durumlarda bile bu ülke Erdoğan liderliğinde dimdik ayakta durmayı başarmıştı.
Tüm bu olumsuz şartlara rağmen Ak Parti, gelişen ekonomimizin ve sekülerleşen dünyanın bir sonucu olarak kendi öz dinamiklerini ötelemek ve örselemek zorunda kalmış ama uyguladığı toplumsal politikalarla halkın gönlündeki yerini sürekli kuvvetlendirmişti.
Tayyip beyin deyimi ile ustalık dönemi geldiğinde ise Ayasofya ve kılık kıyafet problemleri halledilmişti. Dünyada liderler siyasete bir bir veda edip emekli olurken ülkemizin başında herşeye rağmen hala Ak Parti vardı, Erdoğan vardı. 2016 yılındaki malum Fetö darbesi bile Erdoğan ve arkadaşlarının yolunu kesemedi. Türk milleti gerektiğinde şehit verdi, yaralandı ama millet-devlet bütünleşmesi ile dünyaya siyasi ve askeri çok büyük bir ders daha verildi. Çünkü bizim için konu vatansa, gerisi hep teferruat olmuştur.
Şimdi pandemi sonrasında ekonomik krizle boğuşan dünyaya paralel olarak bizim de ülke olarak sıkıntılarımız var. Kimse aksini söyleyemez. Enflasyon ve döviz istediğimiz seviyelerde değil. Kazanılan seçim sonrasında dünya Ukrayna-Rusya savaşında tarafsız kalan bu ülkeyi hayret ve gıpta ile izlemeye devam ederken, seçim öncesinde “gerekirse Erdoğan’ı sandıkda bitireceğiz” diyen ABD dahi, 2023 seçimleri sonrasında ister istemez seçim başarısından dolayı hizaya geldi.
Artık dünyada kazın ayağı ABD ve Batı’nın şekillendirdiği gibi değil. Batı için Rusya ve dünya savaşı tehdidi var. Çin yayılmacı politikaları ile Ortadoğu’ya elini kolunu sallaya sallaya giriyor artık. Ortadoğu, ABD’nin açık pazarı konumunu kaybetmek üzere. Tahıl ve enerji koridorunu düzenlemek başlı başına bir dert. Ortada bu kadar siyasi sıkıntı varken bütün bu trafiği düzenleyecek yegane lider yine Erdoğan. Bu denklemi uzlaşmacı tavırlarıyla çözecek tek ülke de Türkiye.
Evet, şu günlerdeki ekonomik sıkışıklık hepimizi endişelendirmekte. Piyasalardaki şaşkınlık ve ezber bozan döviz tırmanışları ihracatçılar dışında birçoğumuzu üzmekte. Pazarda domates ve soğanın fiyatını gözlerimizle süzmek bu millete hiç yakışmıyor.
Umut ederim ki, Karadeniz doğalgazımız, Akdeniz ve Güneydoğu’daki petrol kaynaklarımız bir an önce kullanıma sunulur, ülkemiz ekonomisine merhem olur.
Son söz olarak söylemek gerekirse, ulusal ve uluslararası nedenlerden dolayı oluşan tüm bu sıkıntıları giderecek yegane güç partimiz Ak Parti ve Cumhur ittifakıdır. Devlet bey bu ülkenin en zor dönemlerinde her zaman büyük bir sorumlulukla elini taşın altına koyarak verdiği destek ile kendi ismini tarihe altın harflerle çoktan yazdırmıştır.
Genel seçim sonrası karşımızdaki muhalefet profili ise çok komiktir. Yenilgi sonrası hala daha birbirlerine fatura kesme sevdasındalar. Bunca yenilgiye rağmen yapıcı muhalefet akıllarına dahi gelmemektedir. Hala yerel seçimi alırız, genel seçime gireriz, aman PKK ve Fetö’yü küstürmeyelim, derdindeler. Aman iyi günlerde olsunlar. İyi saatlerde dursunlar. Biz bu millete hiç yakışmayan bu muhalif çizgiyi on iki seçimdir yeniyoruz. Yenmeye de devam edeceğiz. Kalın sağlıcakla…
İsmail Tanışman