MAHŞERİN DÖRT ATLISI

MAHŞERİN DÖRT ATLISI

20 Ağustos 2022 Cumartesi 12:32

1960’lı yıllarda siyaset sahnesinde kullanılmaya başlayan “kıta sahanlığı” kavramı, 1980’li yıllarda yerini “münhasır ekonomik bölge” kavramına bıraktı. Bu kavram, 60’lı yıllar soğuk savaş döneminde küresel emperyal olma adına, Truman başkan tarafından, ABD’nin etrafındaki denizlerde başta Rusya olmak üzere diğer ülkelere karşı petrol ve doğalgaz ambargosu uygulamak için ortaya atılmıştı. Aynı kavram 80’li yıllarda yine ADB zoruyla Birleşmiş Milletler’de de kabul edilmişti.

Birinci Dünya savaşından yenik olarak çıkan, ikinci dünya savaşına da girmemesine rağmen “mağlup” muamelesi gören ülkemiz, rahmetli İnönü döneminde “karne ile ekmek ve şeker alan” ülke perişanlığı ile burnumuzun dibindeki adaları Yunan’a kaptırmıştı.

O günün siyasileri kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge kavramını ancak BM’nin metinlerinde gördüler. Gerek ekonomik ve gerekse siyasi güç zayıflığı nedeniyle yapabilecekleri pek bir şey de yoktu. Zira o günlerde bu ülke, seküler ve laik bir kimlik giymekle meşgul edilmekteydi.

Zamanla CHP’nin aymaz politikaları neticesinde halkından uzaklaşan derin iktidar, yetiştikleri siyasi ve kültürel anlayıştan dolayı, Türk halkına çözümler sunan sağ siyasete de darbelerle geçit vermedi. Ta ki, rahmetli Demirel, Özal ve Erbakan hükümetlerine kadar. Ülkeyi, soğuk savaş döneminde 70’li yıllarda sağ-sol, 80’li yıllarda alevi-sünni, 90’lı yıllarda PKK, 2000’li yıllarda Fetö belalarıyla meşgul eden küresel emperyalistler ülkemiz siyasilerini sürekli iç meselelerle oyalayarak çevresinde olan bitenlere karşı ilgilenecek enerji bırakmadılar.

Yıllar sonra İstanbul yerel seçimleri galibi Tayyip beyin de, genel siyasete dahil olmasıyla kıta sahanlığı, münhasır ekonomik bölge ve Mavi Vatan kavramları çok şükür hükümetlerimizin ajandalarında yer almaya başladı.

Başkan Erdoğan, ülkenin geleceği adına omuzlarında hissettiği sorumluluk gereği, gelecekte uygulayacağımız petrol ve doğalgaz hamlelerimize birileri çomak sokmasın diye kolları sıvadı ve emperyal hesapları engelleme adına öncelikle Libya ile karşılıklı anlaşarak Mavi Vatanımızın sınırlarını belirledi. Burnumuzun dibindeki adalara rağmen Yunan ve Güney Kıbrıs ile Birleşmiş Milletler kuralları gereği sınırları belirledi. Karadeniz’de de kendi münhasır bölgesini ilan etti.

Artık işimiz ülkemizin enerji ihtiyacını karşılamak üzere denizlerimizde petrol ve doğal gaz aramaya kalmıştı. Daha önceki dönemlerde paramızla kiralayamadığımız sondaj gemileriyle bu işin olmayacağını gören dönemin Enerji bakanı Berat Albayrak, Tayyip beye kendi gemilerimiz olmadan bu işin içinden başarıyla çıkılamayacağını bildirdi. Bu hamleler işte böyle başladı. Bu yoldan artık dönmeyiz, dönemeyiz de.

Çok şükür artık başta Abdülhamit Han olmak üzere dört adet sondaj gemimiz var. Mahşerin dört atlısı tabiri caizse görevde. Ülkemizin bu operasyonu karşısında diğer ülkeler de “ahh Truman ahh” diyerek Rodin’inheykeli misali elleri çenelerinde karşı operasyonlar için düşünüp durmaktalar.

Dünya böyle işte, eden bulur. Kötü komşu insanı mal sahibi yaparmış. Yılların verdiği tecrübeyle başımızın çaresine kendimizin bakması gerektiğini öğrendik ve uygulamaya başladık. İnşallah sonu hayırlı olur. Fatih, Yavuz, Kanuni ve Abdülhamit ile ülkemiz denizlerinde artık oyunu biz kuruyoruz. Kendi aramamızı kendimiz yapıyoruz, kendi sondajımızı da kendimiz atıyoruz. Komutanımız Erdoğan, amiralimiz Abdülhamit’le bu ülkeyi layık olduğu mecralara Allah’ın izni ile ulaştıracaktır. Benden söylemesi…

İsmail TANIŞMAN

 

DİĞER HABERLER