ORDUYU SİYASETİN DIŞINDA BIRAKMA PROJESİ DEMOKRATİK BİR PROJEDİR
TBMM Başkan Vekili Bilgiç’e göre, Bundan 100 yıl sonra yazılacak kitaplarda AK Parti’nin rolü ‘devrim niteliğinde başarı’ olarak not edilecek. Orduyu siyasetin dışında bırakma projesi demokratik bir projeydi. Projenin sahibi Mustafa Kemal Atatürk’tü. Ancak bir asırda tamamlanabilmiş bu projenin mimarı da AK Parti oldu.
TBMM Başkan Vekili Süreyya Sadi Bilgiç, Isparta Uygulamalı Bilimler Üniversitesi’nin ’15 Temmuz Ruhunu Anlama’ konferansına konuşmacı olarak katıldı. Darbeler, baskılar ve müdahaleler gören ailenin bir ferdi olan Milletvekili Bilgiç, Türkiye’nin demokrasi mücadelesini ve ordunun siyasetten uzak tutulması sürecini anlattı. Bilgiç, ‘Projenin sahibi Atatürk, mimarı da AK Parti’dir” dedi.
KÖTÜ BİR KABUS GİBİ
“3 yıl geçmesine rağmen yaraları hala duruyor. Yarattığı tahribatın etkileri daha uzun yıllar yaşanacaktır. Allah milletimize bir daha böyle badireler yaşatmasın. Ordumuzun içinde yuvalanmış bir örgütün işbirlikçileri ile birlikte böylesine ihanete girmeleri zihnimizin taahhüt sınırını aşıyor. TBMM yani milli iradenin tecelligatının daha bombalanabiliyor olmasını insan artık kabul etmiyor. 15 Temmuz olayı, yaşanmış bir gerçek olay olmaktan ziyade kötü bir kabus hissi uyandırıyor bende. Bu denli büyük bir kötülük ve onursuzluğu insanoğluna yakıştırmakta zorlanıyorum. Düşmanın bile mert olanı arkadan vurmaz. Oysa bu millet bir çete tarafından kendi içinden hançerlenmiştir.
DARBELER DÖNEMİ KAPANMIŞ ZANNEDİYORDUK
Açılan 289 davanın 263’ü neticelenmiş. 3 binden fazla kişi hakkınad mahkumiyet kararı verilmiştir. Türkiye’de darbeler neden olur? Askerin siyasete müdahalesinin altında yatan dinamikler nelerdir? Ordu hangi amaçla darbe yapar? Yargı, askeriye ve basın kuruluşları darbeler karşısında nasıl tavır sergilemiştir? Darbelerin bir daha yaşanmaması için neler yapılmalıdır? Darbeler devrinin kapandığını düşündüğümüz bir dönemde ordu içine sızmış hain teröristler tarafından yapılan 15 Temmuz ihanetini tekrar düşünmemiz gerekmektedir.
AK PARTİ’NİN TEK MÜCADELESİ SİVİL SİYASETİN ÖNÜNÜ AÇMAK OLDU
17 yıllık AK Parti iktidarları döneminde yapılan reformların, hayata geçirdiği politikaların tek bir temel hedefe indirmek isteseydik, ben sivil siyasetin önünü açmak olarak nitelendirirdim. Aşırı merkeziyetçi, otoriter olan iktidar biçimlerinden halk egemenliğine dayalı hükümetlere geçilmelidir. Son 10 yılda yakın coğrafyada yaşanan halk ayaklanmalarına bakıldığında demokratikleşme mücadelesinin önemli bir mücadele olduğunu görmekteyiz.
ATATÜRK’ÜN PROJESİYDİ
Türkiye üzerinden bakılırsa demokratikleşmenin ayrı bir yeri vardır. Rol model bir ülke olarak demokrasi mücadelemiz her zaman ilgi odağı olmuştur. Askerin siyasete müdahalesi ta Osmanlı’dan bu tarafa siyasal hayatın stratejik bir gerçeği olmuştur. Ordu, Türk toplumunun en önemli ve köklü kurumlarından bir tanesidir. Türkler, ordu millet, devletleri ordu devlet olarak tanımlanmaktadır.
Atatürk daha genç bir subayken bir bildiride ordunun siyasetten ayırlması gerektiğini söylemiştir. ‘Ya üniforma ya siyaset’ demiştir. Askerin siyasetten uzak durmasını sağlamıştır.
ÜLKEMİZ 8 DARBE GÖRDÜ
Türkiye Cumhuriyetinin kurulduğu günden bu güne ülkemizde darbe girişimi, muhtura, e-muhtıra olmak üzere pek çok müdahale yaşanmıştır. Bir asıra yaklaşan siyasi tarihimize 8 darbe girişimini sığdırmışız. Bu da 10 senede bir darbeye tekabül etmektedir. 27 Mayıs 1960 darbecilik tarihinin başladığı zihinsel dönüşümün tarihi olmuştur. ‘Türk silahlı kuvvetlerini politikaya sokan bir olay’ olarak irdelenmesi söyleniyor. Türk siyasi hayatında cuntacılık hareketinin başlatılmasında hareket noktasıdır. Asker, Türk siyasetçilerini daha yakından gözetlemeye, siyaset üzerindeki varlığını daha
DARBE VE HUKUK İLİŞKİSİ
İddia odur ki, Türkiye’de darbelere zemin hukuk yoluyla, hukuksuzluğun hukukileştirilmesi yoluyla hazırlanmıştır. Anayasa Mahkemesi’nin 2007’de verdiği karar ile ilgili Sayın Cindoruk, ‘hukuken yanlış ama faydalı’ demiştir. Ne yazık ki hukuki siyasetin çıkarlarına alet eden tutum bütün muhalefet çevrelerce benimsenmiştir. Bugün hala 15 Temmuz’u konuştuğumuz TBMM oturumunda dahi bir siyasi parti temsilcisinin ortaya koyduğu tavrı hep birlikte izledik. Kabul edilir tavırlar değil.
1960 darbesinin hukuki kılıfı 1935 tarihli Ordu Daimi Hizmet Kanununu 34. Maddesinden temin edilmiştir. ‘Ordu’nun vazifesi Türkiye Cumhuriyetini korumak ve kollamaktır’ Maddede ordunun görevi tarif edilirken askeri çerçeveyi aşan tarif çizilmiştir. Darbecilerin bu keyfi tutumu defalarca tekrarlandı. 27 Mayıs 1960 darbesi bir dönüm noktası olmuştur. Dönemin kendini SOL olarak tanımlayan siyasi partileri, hukuki bir ihtilal yapıldığını 1971 için de iddia etmişlerdir.
AK PARTİ’NİN ROLÜ 100 YIL SONRA YAZILACAKTIR
Bundan 100 yıl sonra yazılacak kitaplarda AK Parti’nin rolü devrim niteliğinde başarı olarak not edilecektir. Orduyu siyasetin dışında bırakma projesi demokratik bir projeydi. Projenin sahibi de Mustafa Kemal Atatürk’tü. Ancak bir asırda tamamlanabilmiş bu projenin mimarı da AK Parti olmuştur.
HALK KENDİ İRADESİNİ GASP EDENLERE SANDIKTA CEVABINI VERİR
Türkiye’de darbeciler milletin rızasını hiçe sayarak siyasete müdahale etmişlerdir. İktidarlarını dayandırdıkları tek unsur silah olmuştur. Millet kendisine giydirilmeye çalışan deli gömleğini yırtıp atmasını bilmişlerdir. Halkın demokrasiye ve sivil siyasete bağlılığını asla anlayamamıştır. Halk kendi iradesine gasp edenlere sandıkta gereken cevabı her defasında vermiştir. Cunta ile işbirliği yapanları siyaseten cezalandırmıştır. Siyasi tarihimiz bunun örnekleri ile doludur.
DP VE AP’NİN DEVAMI AK PARTİ OLMUŞTUR
Türkiye’de kısmı senato yenileme seçimleri vardı. 6 Haziran günü. 5 Haziran Pazar günü AP Genel Başkanı Ragıp Gümüşpala vefat eder. Gazeteler onlarca baskı yaparak, vefatı duyurur. Adalet Partisi’nin dağıldığı ve bittiği yazılır. Radyo her 15 dakikada bunu tekrarlar. 6 Haziran günü bu millet, genel başkanı olmayan partiye yüzde 51.4 oy verir. Çünkü o parti milletin partisidir. Demokrat Parti’nin devamı Adalet Partisi ise. AP’nin devamı da Anavatan, DYP ve AK Parti olmuştur.
28 ŞUBAT, FETÖ’NÜN ÖNÜNÜ AÇTI
FETÖ dinlerarası diyalog diye tabir edilen, Papa 6. Paul tarafından başlatılan misyonerlik projesinin Türkiye temsilciliğini üstlenmiştir. Diyalog faaliyeti yürüten dini cemaatlerin, sivil toplum örgütlerinin islam ile ilgili sözlerinin ne denli sakat olduğu bilim insanlarınca iştihat edilmiştir.
28 Şubat sürecinin FETÖ’nün önünü nasıl açtığını, orduda nasıl güçlendiğini biliyoruz. Takiye yaparak kendini gizleyen örgütünün 1971’de başlayan orduya sızma girişimi 28 Şubat sürecinde bizzat dönemin Genelkurmay başkanı tarafından hüsnü kabul görerek daha da hızlanmıştır. Çevik 1, yıllar sonar 28 Şubat duruşmasında gülen örgütü ile mücadele edilmediğini, o dönem palazlandığını itiraf etmiştir. Aslında FETÖ 1971’den sonra her darbeden gücünü artırarak çıkmıştır. Fakat FETÖ’nün darbecilere karşı takındığı müzahir tutum, her darbeden sonra övgü dolu sözler düşünüldüğünde ne demek istediğimi anlayacaksınız. FETÖ’nün ulusal boyut izleri ABD’nin kominizme karşı başlatılan politika çerçevesindeki çeşitli politikaları destekleyerek başlamıştır. Amerika destekli, CIA gündümlü çalışan dini oluşumların islam dünyasındaki temsilcisi FETÖ olmuştur.
15 TEMMUZ’UN SİYASİ VE EKONOMİK BİR TABANI YOK
FETÖ ve diğer dinlerdeki temsilcilerinin en temel özelliği ahlaki temel olmadan bürokrasiyi hedeflelemeleri. FETÖ liderinin 1999’da yaptığı konuşmada devlete sızanlara takiye yapma çağrısı yaptığı ortadadır. FETÖ Türkiye’de bertaraf edildi ama hala dünya genelined 100’den fazla ülkeden 100’den fazla eğitim kurumu var. Bu okulların kapatılması ya da TC Devletine devredilmesi için telkinlerde bulunuyoruz. Türkiye’deki bütün çağrılarına rağmen Avrupa ve Amerika’daki okullar faaliyetini sürdürmekte ve himaye edilmeye devam edilmektedir. 15 Temmuz’un önemini daha iyi anlamak için doğru konumlandırmak gerekiyor. 15 Temmuz darbe girişimini, diğer darbelerden ayıran en önemli faktör, sosyolojik, ekonomik tabanının olmamasıdır. Siyaseten en istikrarlı olunan bir dönemde, dış politikada güney sınırlarındaki gelişmelerin olduğu bir dönemde böyle bir darbeye muhattap kalmamız düşündürücüdür. Eski Türkiye olsaydı silahının sadece yüzde 20’sini üreten bir ülke olsaydık, kendi piyade tüfeği olmayan bir ülke olsaydık sorun olmazdı. Ama bugün muhimmiyatının yüzde 90’ını karşılayan, silahının yüzde 70’ini kendisi üreten bir ülkeden bahsediyoruz. Sistematik olarak örgütlenen başta TSK olmak üzere devletin kritik noktalarında kadrolaşan FETÖ, ihanet şebekesi olarak kurgulanmıştır.
FETÖ YAPILANMASININ DÖNÜM NOKTASI 2011’DE HSYK ELE GEÇİRİLDİ
Ülkemizin güçlendiği, siyasi istikrara kavuştuğu, islam coğrafyasında rol model olduğu bir dönemde ülkemizde güçsüzleştirmek, itibarsızlaştırmak için ellerindeki bütün güç ve imkanları kullandıklarına şahit olduk. Bunu yaparken medyayı, muhalefeti kullandıklarını biliyoruz. FETÖ yapılanması için en önemli viraj yargının tamamen ele geçirdikleri 2011 HSYK seçimleri olmuştur. Referanduma sunulan Anayasa HSYK seçimleri değişikliği ile FETÖ’nün telkinleri ile CHP tarafından Anayasa mahkemesine taşınmış, bu maddenin iptali karar verilmiş. Blok listelere oy verlimesinin önü açılmıştır. Böylece ilk seçimelrde FETÖ, HSYK’ya sahip olmuştur. Bundan sonar MİT müsteşarı gözaltına alınmak istenmiştir. Akabinde Gezi Parkı eylemleri ile topyekün hükümet karşıtı gösteriler başlatılmıştır. Çadır yakma talimatının FETÖ ile suçlanan dönemin emniyet müdür yardımcısı tarafından verilmiştir. O gün sonra 17-25 operasyonlarını devreye sokmuş, mit turları olayı ile Hükümetin teröre destek verdiği izlenimi verilmiştir. Türkiye itibarsızlaştırmaya çalışılmıştır. MİT turları durdurulduğunda, istihbarat teşkilatı görevlilerimizin kafalarına kaleşnikoflar dayanmıştır. Bunları unutmayacağız.
EGEMENLİK YÜRÜYÜŞÜMÜZDEN ASLI ALI KOYAMAYACAKLAR
Bu girişimlerinden sonuç alamayan FETÖ, yönetimi ele geçirmekten ziyade, ülkeyi bölmek, iç savaş için 15 Temmuz kalkışmasına başlamıştır. O sadece darbe girişimi değil, ülkeyi bölmek için yapılmış terörist saldırıdır. Darbe girişimi başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Meşru iktidar girişimi halk desteğiyle bertaraf etmeyi başarmıştır. Bizler bu mücadelenin ne ilk, ne de son neferleri olacağız. Darbe girişimleri ile sonuç alamayan iç ve dış düşmanlarımız ülkemizin lider olma iddiasını zayıflatmak için ekonomik saldırılara girişmiştir. Bu saldırılar farklı kılıflarla sürdürülmeye çalışılmaktadır. Hava savunmamız için S-400 tedbiri almamıza karşı yaptırımlarla karşımıza çıkıyorlar. Bunların hiçbiri ulusal egemenlik ve bağımsızlık yürüyüşümüzden asla alı koymayacaktır.
MUHALEFETİN KAYPAK TAVRI
15 Temmuz, o saatlerde vatandaşı ile medya organları ile siyasi partileri ile kolluk kuvvetleri ile bütün millet ile kararlılık örneği göstermiş, darbe geri püskürtülmüştür. Sayın Cumhurbaşkanımızın ortaya koyduğu irade ile halkına moral ve cesaret vermiştir. Sayın Cumhurbaşkanımızın çağrısı ile sokaklara inen vatandaşlarımız ihanet çetesine dur demiştir. Türkiye cumhuriyeti tarihi dayanışmayı tarih boyunca çok fazla gösterememiştir. Türkiye’de halk egemenliği fikrini içselleştirememiş seçkinsi bir azınlık grubu hep var olmuştur. Aynı kesimler ülkede ortaya çıkan istikrarsızlık ve krizde anında orduyu göreve davet etmişlerdir. Ordunun müdahalelerinin yönetimi ele geçirmekten çok düzeltmek olarak sunulmuştur. Türkiye’de muhalefetin, askerin siyasete doğrudan müdahalesi karşısındaki muhalefetin kaypak tavrı bu sürecin önünü açmıştır. Bu hareketler Türkiye’de darbe geleneğinin yaygınlaşmasına sebep olmuştur.
15 TEMMUZ’IN FARKI…
15 Temmuz öncesi de FETÖ’ye bağlı yayın organlarında ekranlara çıkan FETÖ’cüler imamları da hedefine oturtmuştur. Onlara da en güzel cevap 90 bin camiden yankılanan sela olmuştur. 15 Temmuz gecesinde Cumhuriyet tarihinde birçok ilk yaşanmış. Muhalefet partiler bile askeri kalkışmaların kabul edilemeyeceğini söylemişlerdir. 15 Temmuz gecesi, siyaset kurumu TBMM çatısı altında darbecilere karşı dayanışma örneği göstermiştir. Seçimle gelen meşru hükümetin yanında duracaklarını ifade etmişlerdir. Medya 15 Temmuz kalkışmasında demokratik siyasetin yanında yer almıştır. Kurumsal medyanın takındığı tavır önemli bir faktör olmuştur.
GELENEKSEL DARBECİ ZİHNİYET TARİHİN DERİNLİKLERİNE GÖMÜLDÜ
Bizim 15 Temmuz ruhu dediğimiz şey, o gece tarihte darbeci zihniyete karşı bütün toplumsal bileşenlerle baş kaldıran sivil unsurdur. Geleneksel darbeci zihniyet 15 Temmuz ruhu sayesinde artık geri döndürülmeyecek şekilde tasfiye edilmiştir. 15 Temmuz gecesi dökülen kanların boşa gitmediğini söylerken darbeciliğin tarihe gömülmesinden söylüyoruz. Artık Türkiye’de toplum mühendisliği dönemi tarihe gömülmüştür.”