SESİMİZİ DUYAN VAR MIIII?

Sesimizi Duyan Var Mıııı?

17 Ağustos 2015 Pazartesi 16:46

Tam on altı yıl önce bugün, Marmara Bölgesinde yaşayan insanlarımızı gece yarısı uykuda yakalayan, 17 bin vatandaşımızı kaybettiğimiz, beş bine yakın yaralımızın olduğu, enkazın altından sağ kurtarılan 500 kadar şanslı vatandaşımızın hikâyelerinin “sesimi duyan var mııı?” haykırışı ile aylarca dillerimize pelesenk olduğu, binalarımızı yıllarca depremi umursamayarak, bu binalara ruhsat veren ve yapanların milletçe bedelini ödediğimiz o büyük acının, o büyük depremin yıldönümündeyiz. Şehitlerimizi bugün de rahmetle anıyoruz…


Bu aziz millet tarihi boyunca hep büyük acılar ve imtihanlardan geçiyor. Orta Asya’dan çıkıp geldiğimiz bu sıcak coğrafyanın jeopolitik kaderi olarak, kurduğumuz devletler ile sert ve hoyrat kimliğimizi de geçmişimizde bırakıyorduk. Müslümanlığa gönül veren bu aziz millet özellikle Selçuklu ve Osmanlı Devletleri ile hem ilim ve irfanda, hem de ortaya koyduğumuz yönetim/idare anlayışı ile her dine mensup ülkelere örnek oluyordu…


1500’li yıllardan itibaren ilim ve estetik anlamında bizden aldıkları birikimle gelişime başlayan Batı, ortaya koyduğu kapitalist ve materyalist Rönesans ve reform anlayışıyle Osmanlı’yı da ister istemez etkiledi. Padişahların haricinde aradaki teknolojik gelişmişlik farkını kapatmak için Batıya gönderdiğimiz devlet adamlarımızın çoğu Batı hayranı olup döndüler. Nihayet kapitalist Batının emperyalist emellerini gerçekleştirmek adına önünde engel gördüğü Osmanlı, Kafkas ve Balkan Cephelerinde onbinlerce şehitle çıktığı Çanakkale harbinde, son nefesiyle “Çanakkale geçilmez” mesajını, tarihin altın sayfalarına şehitlerimizin aziz kanlarıyla yazıyordu…


Kur’an ve iman temelli yapımızı yıkmadan Osmanlı ile baş edilemeyeceği öngörüsünü lordlar kamarasında eline Kur’an’ı alıp haykırarak dile getiren İngilizler emperyalizmin hep fikir babası olmuştur. Sinsi ve cin fikirli İngiliz’e rağmen (!) ancak kazanabildiğimiz Kurtuluş Savaşı’ndan sonra yapılan sözüm ona barış antlaşmaları (Mondros, Sevr,Lozan) ile masada kazanırken aslında kaybediyorduk. Hem de 100 yıllık taahhütlerle…


1923’de kurduğumuz Cumhuriyet ile Osmanlı mirasını reddediyor, dini kimliğimizi rafa kaldırıyor laik oluyorduk. Beyaz Türkler idarenin etrafında konuşlanırken kahir çoğunluk olan dindarlar, kürtler ve azınlıklar “zenci Türk” olarak ötekileştiriliyordu…  

Mutlu azınlık yönetimde, üzgün çoğunluk zenci Türkler ise arazide, tarlada idi. Rahmetli Menderes, Erbakan ve Özal ile kısa dönemlerde ve yapılan büyük işlerle nihayet iktidar şansı yakalayan ötekiler bu aziz milletin umutlarına derman oluyordu. Ama bu coğrafyada hep emelleri olan emperyalist İngilizlerin gizli liderliğinde, Fransız ve Almanların kışkırtması ile önümüz her zaman olduğu gibi, gerçek ya da postmodern darbeler ile kesilip duruyordu…


Nihayet zenci Türkler, yani ötekiler 2003 yılında Tayyip beyin liderliğinde Ak Parti ile iktidarla tanıştılar. Gerek Kürtler ve gerekse gayrimüslim azınlıklar Ak Parti ile tarihi bir nefes aldılar. Kimliklerini açıkça dile getirmekten tutun, dillerini konuşma, inançlarını yaşama ve malvarlıklarına kavuşma özgürlüğü yaşadılar. Azınlıklar seçme ve seçilme hakkı kazandılar. Yıllardır kanayan bu ülkenin evladı 30 bin insanımızın hayatına mal olan Kürt sorunu için “barış ve çözüm süreci” başlatıldı…

Tam bu noktada bu bölgede uzun emelleri olan egemen ve emperyal güçler, bu coğrafyadaki 2023’den sonrası programlarına ket vurma ihtimali olan, küllerinden ayağa kalkmış Türkiye’den rahatsız oldular. Amerika Obama’nın, dünyanın enerji merkezi olan/olacak bu coğrafyada Türkiye’yi “vazgeçilmez” müttefik kabul etmesiyle işler tekraren değişti.


İsrail küsmüş, İran üzülmüş, İngilizler kudurmuş, Ruslar büzüşmüş, Almanlar şaşırmış ve Fransızlar da olaya fransız kalmış oldular. Biz ise tüm bu manzara karşısında içeride PKK ve diğer terör örgütleri ile dışarıda da Esad ve DAEŞ belalarıyla uğraşıp duruyoruz.


İkinci boğaz, üçüncü havaalanı, üçüncü boğaz köprüsü, yer altı tünelleri, Marmaray, Atak helikopteri, İHA’lar, geliştirdiğimiz teknolojik yazılımlar, yerli tankımız Altay, sağlık ve eğitimde yapılan onlarca hamleler, devasa otoyollar ve ekonomik onlarca zaferlerden sonra herkes belimizden aşağı vurmaya çalışıyor.

Görülüyor ki, tüm bu şartlar içinde çıktığımız son seçimden sonraki durum, CHP ile koalisyonu tabanımızın sindiremediği gibi partimizin de sindiremediğidir. Bundan dolayı ülkemiz bugün hala siyasi belirsizlik içinde boğuşmaktadır. Hatta işler tıkanma noktasına bile gelmek üzeredir.


Yandı gülüm keten helva teranesinin, bir kez daha tekerrür etmemesi için kanımca acilen sağ merkezli bir hükümete ihtiyaç var. Popülist milletçi söylemler ve uzlaşmaz tavırlarla siyaseti tıkamanın kimseye özellikle de bu aziz millete faydası olmayacak. Türk’ün Türk’ten başka dostu ancak Müslüman kardeşi olacak. Emperyal İngiliz klupleri değil, Rusya değil, Çin hiç değil…


17 Ağustos depreminin şu yıldönümünde akl-ı selim sahibi siyasi büyüklerimize, büyük fedakârlıklar düşmekte. Sahi, sesimizi duyan var mııııııı?

İsmail TANIŞMAN

DİĞER HABERLER