Yüzyılın seçimine üç çeyrek kala
Bayram dolayısıyla Isparta’ya dışardan gelen dostlarımdan arefe günü dükkanıma emekli bir öğretmen arkadaşım uğradı. Biz de, her zamanki gibi arkadaşlarla siyasi muhabbet ediyorduk. Aramızda Saadetli ve İyi partili dostlarımız da vardı. Söz dönüp dolaşıp emekli öğretmen arkadaşıma gelince. “Arkadaşlar, benim Tayyip beye ve kurulduğu günden bugüne Ak Partiye oy verdiğimi bilirsiniz, Ak Parti reklamı da yapmak istemiyorum. Herkesin vereceği oyu da reyi de kendine. Herkes kendinden sorumlu. Kimse telaş etmesin. Ülkede demokrasi var. Seçim var, seçmen var, partiler var… Nasıl bu ülkede 20 senedir bir iktidar varsa, bu seçimden sonra da mutlaka bir iktidarımız olacak. Ama aynı ama farklı bir iktidar. Devlette süreklilik esastır”, dedi…
Dostum devamla: “Ben yıllarca yapmış olduğum öğretmenlikte çok çeşitli derslere girdim. Devlet bana, on soru sor, beşini bilen öğrenciyi sınıfta bırakma, dedi. Biz de bırakmadık. O öğrenci kalan beş soruyu yanlış yapsa da sınıfı geçirdik. Üniversite sınavları da böyle yapılıyor. Diğer sınavlar da böyle. Ölçme ve değerlendirme denen bir bilim var. Bir öğrencinin bütün soruları bilip de başarılı olması da zaten mucizedir. Yıllarca biz de öğrencilerimizin bildiklerini değerlendirirken, bilmediklerini de değerlendirmiş olduk” dedi.
Dostum: “Bana siyaset de bir sınavmış gibi geldi yıllarca. Her ulaştığım seçimde bağnaz, tutucu, radikal olmadan bu dengeyi gözeterek oyumu kullandım. Sağ siyaseti benimsemiş biri olarak MSP’ye, MHP’ye, Adalet Partisine ve Anavatan partisine oy verdim. Son yirmi senedir de Ak Partiye oy veriyorum. Neden mi? Çünkü Ak Partiyi kendime diğer partilerden daha kabiliyetli, daha iş bitirici, daha cesur ve daha milliyetçi, daha muktedir gördüm. Yaptığı işler, gösterdiği başarılar, yapamadığı işlerden daha fazla idi. Bir öğretmen mantığı ile doğrularını ve yanlışlarını koydum önüme. Yanlışların bazıları, doğruların bazılarını götürse de, önümde kalana baktım ve sandıkta tercihimi buna göre kullandım. Bugün de böyle davranmak gerekir sanırım” diye ekledi.
Hocam devamla: “Bazıları Tayyip beye: Kardeşim bu memleketin yarısına yakın bir çoğunluğu sana oy vermiyor. Bana göre şöyle hatalı, böyle kusurlu işler yapıyorsun. Çözemediğin birçok ülke sorunları var. Seçmen olarak, vatandaş olarak bizi de kale alman lazım. Bize boş yere hamaset yapma, söylemleri içinde… İnsaf etmek lazım. Dünyanın demokrasi ile yönetilen hangi ülkesinde yüzde elliden fazla oyla seçim kazanan lider var? İmrendiğimiz Fransa’da seçilme oranı ne, İngiltere’de ne? İspanya’da ve Almanya’da ne? Batıda seçilen hükümetler bırakın yüzde elliyi, yüzde kaç oy alarak iktidara geliyor? Seçiliyorlar, meclislerinde çoğunluk sağlayamadıkları için aylarca koalisyon pazarlıkları yapılıp duruyor. Hangisi Tayyip beyin iktidar oranına yaklaşabiliyor?” dedi.
Hocam heyecanla devam etti: “CHP ve İyi Parti seçim kazandıkları şehirlerde ne kadar başarılılar? Hiç mi eksikleri, hataları, söz verip de yapmadıkları yok? Belediyelerinin borçları yok mu hiç? O şehirlerde vatandaşlarımızın memnuniyeti yüzde ellinin üstünde mi acaba? Madem Ak Partinin siyasi performansını sorguluyoruz, diğer partilerin de en az Ak Parti kadar siyasi performansına bakmak lazım değil mi? Zira ne demiş Ziya Paşa: Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz...”
Hocam son olarak: “Ben sade bir vatandaş olarak görev yaptığım okullarda gerek öğretmen ve gerekse idareci olarak çalışırken bu dengeyi ve çözümü kendime hep şiar edindim. Bağnaz olmamaya çalıştım. Okuldaki öğrencilerime ve öğretmenlerime karşı samimi ve dürüst olmaya çalıştım. Mesaime ve bana bildirilen görevlere titizlikle uymaya çalıştım. Hepsinde başarılı olmuş muyumdur? Geçer not almış mıyımdır? Tabii ki, hayır. Ben de insanım. Benim de zaaflarım ve hatalarım olmuştur. Siyaseti ve liderleri de galiba böyle değerlendirmek lazım. Benim akrabalarım arasında da herkesin olduğu gibi farklı partilere oy verecek bir sürü insan var. Hem akrabalık hukuku gereği, hem de insanlık gereği birbirimizi kırmamak, üzmemek lazım. Sonuçta Meral hanımın meclis kürsüsünde kurşunları göstererek yaptığı şovun arkasından söylediği “beyler, nihayet cenke değil seçime gidiyoruz” noktasında olmak lazım. Ortada bir gerçek var: 14 Mayıs seçiminden sonra da bu ülke yoluna devam edecektir. Önemli olan başa geçecek olan iktidarın, bizi dünyada ve bölgemizde temsil edebilecek statüde ve vatandaşımın refah düzeyini yükseltecek gayret içerisinde olmasıdır.” diye sözlerini sonlandırdı. Kalın sağlıcakla…
İsmail TANIŞMAN